Kontakt Lensler Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Kontakt lensler, miyopi, hipermetropi, astigmatizma ve presbiyopi, gözde renk değişikliği veya belirli kornea bozuklukları gibi görme kusurlarını düzeltmek için kullanılır.

Miyopi uzak, hipermetropi yakını görememe. Retinanın birden fazla noktasından göze giren ışığın görülme sıklığına bağlı olarak astigmatizma bozuk ve görme bozukluğudur. Astigmatizma korneadan (gözün renkli kısmının önündeki şeffaf tabaka) veya gözün içindeki doğal mercekten kaynaklanabilir. Presbiyopi ise 40 yaşından sonra uyum yeteneğinin azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan yakın görme sorunudur.kontakt lenslerin kullanımı, kontakt lens nasıl kullanılır, kontakt lens günlük kullanım

En çok kırma kusurlarını düzeltmek için kullanılsa da kontakt lensler kozmetik amaçlı veya göz rengini değiştirmek için kornea yaralanmalarını tedavi etmek için de kullanılabilir. Bu uygulamalar için farklı özelliklere sahip kontakt lensler geliştirilmiştir.

Detaylı bir göz muayenesi sonucunda hastanın ihtiyacına göre doğru kontakt lens reçete edilir.

Kontakt lens seçmeden önce tıbbi muayeneden geçmelisiniz.

Göz doktoru tarafından göz muayenesi yapılarak kontakt lens seçimi mümkündür. Hastanın kontakt lens kullanımına uygun olup olmadığı değerlendirilir. Muayene sırasında kullanılacak lens tipi, sınıfı, taban eğrisi ve lens çapı belirlenir.

Lens kaplaması, ilk kez kontakt lens kullanan bir kişi tarafından gerçekleştirilir ve göz doktoru lensin hareketini, dengesini ve görme keskinliğini değerlendirir. Test edilen lens göz için uygunsa, değiştirilmesine gerek yoktur ve hasta reçeteli kontakt lensleri satın alıp kullanabilir.

Doktor lensin nasıl takılacağını gösterir

İlk kez lens kullanıcılarına lenslerin nasıl takılıp çıkarılacağı, aylık lenslerin nasıl saklanacağı, lens solüsyonları ve saklama kapları hakkında talimatlar verilir. Lensler gözden çıkarıldıktan sonra atıldığı için günlük kullanım için lenslerin korunmasına gerek yoktur.

Kontakt lens çeşitleri ve kullanım alanları

Küresel Kontakt Lensler: Astigmatizmayı düzeltme işlevi olmayan kontakt lensler miyopi veya hipermetrop gibi kırma kusurlarını düzeltir.

Torik Kontakt Lens: Astigmatik kırılma hatasını düzeltme yeteneğine sahip bir kontakt lens.

Multifokal Kontakt Lensler: Kırk yaşından sonra yakın görme problemlerini düzelten yumuşak kontakt lensler.

Gaz Geçirgen Kontakt Lens: Korneaya bağlı olarak yüksek astigmatizm veya keratokonus (kornea giderek incelir ve öne doğru daralır) gibi durumlar için kullanılan sert bir lens.

Hibrit Kontakt Lens: Korneaya bağlı yüksek astigmatizm veya keratokonus için kullanılan, merkezi sert bir materyalden ve çevreleyen yumuşak bir materyalden yapılmış bir lens.

Renkli Kontakt Lensler: Takıldığında göz rengini kozmetik olarak değiştiren yumuşak kontakt lensler.

Terapötik kontakt lensler: Kornea yüzeyindeki yaraları iyileştirmek için kullanılan yumuşak kontakt lenslerdir.

Kontakt lenslerin özellikleri

Gözlüğe göre daha geniş bir görüş alanı sağlar.

Görünümü kenarlardan kapatacak bir bordürü yoktur.

Gözlüğe göre daha iyi derinlik algısı sağlarlar.

Doğal bir görünüm sağlar.

Gözlük takarken ıslanma, buğulanma ve çerçeveye temastan dolayı ağrı gibi sorunlar yaşanmaz.

Göz rengini kozmetik amaçlı değiştiren kişiler renkli lensler kullanabilirler.

Spor gibi yoğun aktiviteler için pratik ve güvenli kullanım sağlarlar.

Kontakt lensler, korneaya dayanacak şekilde tasarlanmıştır. Göze uyan lens iyi ortalanmış halde kalır. Yırtığın dolaşması için lensin hafifçe hareket etmesi gerekir.

Kontakt lens taktıktan sonra kullanıcı net ve rahat görmeli ve lenslerin varlığını hissetmemelidir. Göz kırptıktan sonra kişinin görüşü değişmemelidir.

Lens kullanımı için öneriler

Kontakt lensler aylık olarak kullanılabilse de kontakt lens kullanılmaması tavsiye edilir.

Kontakt lenslerle denize veya havuza girmek sakıncalıdır. Yanlış kontakt lens kullanımının mikropların korneaya yapışmasına ve çok ciddi göz enfeksiyonlarına neden olabileceğini unutmayın.

Kontakt lens takarken kızarıklık veya yanma hissi oluşursa, kullanıcı derhal lensi çıkarmalı ve bir doktora danışmalıdır.

Miyom Nedir ve Belirtileri Nelerdir?

Günümüzde en sık görülen jinekolojik hastalıklardan biri olan myomlar, rahmin kas tabakasından köken alan iyi huylu tümörlerdir. Miyomlar ergenlik ve ergenlik döneminde nadiren ortaya çıkar; 30-40 yaş arası kadınlarda daha sık görülür.

Genel olarak hormonal durumlardan etkilendiği bilinen miyomlar menopoz sonrası dönemde küçülme eğiliminde olsalar da menopoz sonrası gelişen myomların kötü huylu dönüşüm açısından izlenmesi gerekebilir. Buna neyin sebep olduğu bilinmemekle birlikte 1000 fibroidin 1’inde kötü huylu neoplazm (kanser) olasılığı vardır.

Semptomlar

Çoğu miyom, hastalarda herhangi bir belirti veya şikayete neden olmaz. Ancak bazılarında anormal kanama, rahatsız edici ağrılı ve kanamalı dönemler, sırt ağrısı ve ağrılı ilişki gibi bazı semptomlar olabilir.

Ayrıca bazı miyomlar kitle oluşturucu etkisi ile mesaneye baskı yaparak mesanenin genişlemesini engellemekte ve hastanın daha sık idrara çıkmasına neden olabilmektedir. Aynı şekilde, uygulanan basınç nedeniyle anüse yapılan baskı, tuvalete sürekli ihtiyaç duyulmasına neden olabilir.

Miyomlarla ilgili en büyük sorunlardan biri rahimde kitle gibi hareket ederek gebeliği önlemeleridir. Özellikle uterusun iç yüzeyine yakın olan miyomlar, sperm ve yumurtanın birleşiminden oluşan bir zigotun yapışacağı ilgili alanı bozabilir.

Buna ek olarak, alt karın bölgesinde ele gelen bir kitle, periyodik sağlık kontrollerinin atlandığından habersiz olan bazı miyomların büyümesine bağlı olarak da miyom belirtisi olabilir.

Teşhis yöntemleri

Myomlar genellikle rutin jinekolojik muayenelerden kaynaklanır, ancak kesin teşhis için doktor hastanın geçmişini alır ve inceler. Fiziksel muayene ile birlikte yüksek çözünürlüklü ultrason ile bir neoplazma tespit edilebilir.

Tümör büyükse veya rahim dokusu tam olarak tanımlanamıyorsa, kafa karışıklığını önlemek için bir MRI taraması yapılabilir. Yumuşak dokular hakkında detaylı bilgi MRI yöntemi kullanılarak elde edilebilir.

Tedavi yöntemleri

Çoğu miyom, herhangi bir semptom veya şikayete neden olmadan tesadüfen keşfedilir. Bu miyomlar ile miyomlar herhangi bir tedavi olmaksızın periyodik olarak izlenir.

Ayrıca myomun herhangi bir semptoma neden olduğu tespit edilirse bazı tedaviler uygulanabilir. Tedavi genellikle ameliyatla yapılır. Operasyon kararı hastanın yaşı, şikayet sayısı, miyom sayısı ve yeri ile hastanın çocuğu olup olmadığına bağlı olarak verilir ve operasyonun kapsamı da belirlenir.

Miyom ameliyatları iki şekilde yapılabilir, ilk seçenek miyomların çıkarılmasıdır. Hastanın çocuğu yoksa ve ileride bir çocuğu düşünüyorsa, başka bir miyom gelişene kadar çocuk sahibi olmak için rahmin işlevini sürdürmek için miyomun çıkarılması kullanılır.

İkinci seçenek, rahmin tamamen çıkarılmasıdır. Myomlar rahim tarafından çok sık üretilen tümörler olduğundan, eğer hastanın çocuğu varsa ve başka çocuk sahibi olamıyorsa tekrar miyom oluşmaması için 40 yıl sonra rahmin çıkarılması önerilebilir.

Bu işlemler birkaç şekilde uygulanabilir:

Histeroskopi

Bu yöntemde ağrılı ve sık veya şiddetli kanamalara neden olan küçük myomlar vajinaya sokularak çıkarılır. Rahmin altında veya iç tabakasında bulunan miyomlar özel bir görüntüleme sistemi kullanılarak çıkarılabilir.

Kapalı işlemler

Kapalı ameliyatlar laparoskopik veya robotik cerrahi yöntemlerle yapılmaktadır. 4-5 cm’den büyük myomlar rahim yatağından çıkarılır ve varsa bu bölgedeki kanamalara müdahale edilerek bölgeye dikiş atılır.

Açık ameliyat

Bu yöntem, göbeğin tepesine ulaşan çok büyük tümörlerin çıkarılmasını içerir. Myomların büyük olmasından dolayı laparoskopik veya robotik yöntemlerle çalışmaya yer olmadığından, fibroidler açık cerrahi kesi ile çıkarılır.

Ameliyatın tercih edilmediği bazı uygun hastalarda ilaç tedavisi kullanılabilir. İlaç tedavisi miyomları düzeltmese de miyomların neden olduğu aşırı kanamayı azaltma, fibroidleri azaltma gibi faydalar sağlayabilir.

Ayrıca bazı uygun hastalarda girişimsel radyolojik teknikler kullanılarak inguinal venden kateter ilerletildiğinde miyomları besleyen damarlar kapanır, fibroidin büyümesini ve hatta kasılmasını engeller.

Kışın Daha Sık Görülen Hastalıklar

Kışın kalp krizi nadir değildir. Aşırı soğuk kan basıncını yükseltir ve bu nedenle kalbe daha fazla yük bindirir. Vücut ısısını soğuktan uzak tutmak için kalbin daha çok çalışması gerekir. Dışarı çıkarken dar bir şapka, atkı ve eldiven takmak faydalıdır. Kar ve benzeri efor gerektiren faaliyetler için kürek olarak çalışmak, soğukta zaten büyük bir yük yaşayan kalbi daha da yorar. Bu nedenle soğuk havalarda aşırı efor gerektiren işlerden kaçınmakta fayda vardır. Gerekirse koruyucu kıyafet giymeniz ve kalbi zorlamamanız tavsiye edilir.kışta görülen hastalıklar, kış hastalıkları, kışta yaygın olan hastalıklar

Nörovirüs

Yılın herhangi bir zamanında meydana gelse de kışın daha sık görülen nörovirüse daha fazla dikkat edilmelidir. Sindirim sistemini etkileyen viral bir hastalık; mide bulantısı, kusma ve ishale neden olur. Koruma için birçok sıvı ve mineralin yutulması gerekir.

Artrit

Kesin nedeni bilinmemekle birlikte, artritli birçok kişide kışın daha fazla eklem ağrısı görülür. Soğuk havanın eklem iltihabını arttırdığına dair bir kanıt yoktur, ancak bu tür havalarda eklem ağrısı ve sertliği gibi şikayetlerin daha da kötüleştiği bilinmektedir. Düzenli günlük egzersiz, kişinin zihinsel ve fiziksel sağlığını güçlendirir. Yüzme özellikle eklem şikayetlerinde faydalıdır.

Kuru cilt

Kış aylarında karşılaşılan sorunlardan biri de cilt kuruluğudur. Yine bu, yaşlılarda daha ciddi sorunlara neden olabilir. Kuruluk bacaklarda, ellerde, kollarda ve gövdede daha yaygındır. Kaşıntı ile birlikte bu bölgelerdeki cilt kuru, kepekli ve çatlak görünür. Nemlendirici kullanmak, faydalı önlemlerden biri olarak kabul edilebilir. Nemlendiriciyi uygulamak için en iyi zaman banyo veya duştan sonra, cildinizin hafif nemli olduğu zaman ve yatmadan öncedir.

Fazla ağırlık

Kış aylarında fazla kilo almamaya özen göstermekte fayda var. Çünkü kilo alımına katkıda bulunan faktörler var. En önemli faktör soğuk hava ve kısa günler nedeniyle fiziksel aktivite eksikliğidir. Fazla dışarı çıkamamanın verdiği rahatsızlıktan dolayı aşırı yeme eklenmesi gerekiyor. Yaz ve sonbaharda spor yapmaktan kaçınmak kilo almayı kolaylaştırır. Tabii ki en önemli şey beslenmeye dikkat etmektir. Ancak sporu bırakmamaya dikkat etmelidir. Çok soğuk ve sakin olmayan havalarda, sıkı giyinmeniz koşuluyla yürümek yararlı olabilir. Alternatif olarak evde veya kulüplerde egzersiz yapabilir, yoga yapabilir ve dans edebilirsiniz.

Sıvı kaybı

Kış aylarında çeşitli nedenlerle sıvı kaybı meydana gelebilir. Bu nedenle vücudun sıvısız kalmamasını sağlamak gerekir. Günde en az 6-8 bardak sıvı tüketin. Suya ek olarak meyve suları, süt, çay gibi içecekler de faydalıdır. Sıcak içecekler en iyi şekilde kışın tüketilir, ancak bazı sıcak içeceklerin kalorisi yüksektir. Süt ve şuruplu kahvenin yanı sıra sıcak çikolata tüketerek önemli miktarda kalori aldığınızı unutmayın.

Hamilelik sırasında neden testler yapılır?

Hamilelik sırasında bir dizi laboratuvar testi yapılır. Bu testler, hamileliğin başlangıcından doğuma kadar hamileliğin seyri ve annenin durumu hakkında faydalı bilgiler sağlar. Yapılması gereken testlerden bazıları hamileliğin belirli aşamalarında yapılır. Diğerleri ise hamilelik sırasında ortaya çıkan veya ortaya çıkabilecek sorunlar için gerektiğinde yapılır. Sonuç olarak hamile kadın ve eşinin yaşına, yaşam tarzına, kişisel ve aile öyküsüne göre bu testler istenir.hamilelik testi, hamilelik testi ne demek, hamilelik testi yapımı

Hamilelikte öncelikle hangi test yapılmalıdır?

İlk test hamilelik için yapılır. Döllenme genellikle adet döngüsünün ortasında gerçekleşir. Gebelik testleri döllenmeden yaklaşık 2 hafta sonra tamamlanır ve bir kadının adet döngüsü gecikir. Bu testler ayrıca kanda, şüpheli durumlarda idrarda yapılabilir.

Hamilelik sırasında yapılması gereken rutin testler nelerdir?

Bu testler farklı olmakla birlikte;

  1. Kan grubunun belirlenmesi. Kadın Rh- veya + – Anne Rh + babadan olmalı, Rh + çocukları varsa doğumdan sonra özel bir enjeksiyon yapılmalı ve Rh – maternal gebeliklerde kan uyuşmazlığı için takip yapılmalıdır.
  2. Anemiyi tespit etmek için hemoglobin (kan testi)
  3. İdrarda şeker ve / veya protein (gebeliğin neden olduğu diyabet veya hipertansiyon-preeklampsi tanısı için).
  4. Anne ve çocuğu etkileyebilecek hepatit B, sifiliz ve HIV gibi enfeksiyonları inceleyin.
  5. Kızamıkçık bağışıklığının incelenmesi. Bu testler ilk muayenede yapılabilir.

Hamilelik sırasında bahsedilenlerin dışında hangi özel testler var?

Hamileliğin 11-20. Haftaları arasında özel kan testleri de önerilir. Annenin kanındaki çeşitli kimyasalların seviyeleri, bebekte belirli özel durumların (Down sendromu, spina bifida gibi) belirlenmesine yardımcı olabilir. Tarama yöntemi olarak anne kanındaki farklı hormon ve proteinleri ölçen ve bunları birleştiren çeşitli testler kullanılır. Tarama testlerinin sonuçları, hastalığın kesin bir belirtisini sağlamasa da, soruna ilişkin bir fikir vermektedir. Tarama testlerinde hCG (insan koryonik gonadotropin) ve AFP (alfa-fetoprotein) kullanılıyorsa buna ikili test, estriol eklenirse üçlü test, inhibin A eklenirse dörtlü test denir. 16-19 hafta arasında anneden kan alınarak -14, üçlü veya dörtlü test yapılır.

Hamilelikte kan tahlili dışında başka tahliller var mı?

Kan testlerinin yanı sıra hamilelikte teşhis için kullanılan diğer yöntemler:

Ultrason ekografisi

Yaka bölgesinin kalınlığının ölçülmesi

Amniyosentez, kordosentez

Bu bir koryon villus örneklemesidir.

Bu yöntemleri açıklayalım;

Ultrason ekografisi:

Ultrason, hamileliğin erken teşhisi ile başlayarak, büyüklüğü, canlı olsun ya da olmasın, gebelik boyunca teşhise yardımcı olur. Çoğu kadın, özellikle 18 ila 23 hafta arasında ayrıntılı bir ultrason taraması yaptırır. Bu haftalar, hamilelik sırasında birçok organ ve sistem hakkında fikir edinmek için en uygun haftalardır. Bu muayene ile çocuğun bulunduğu su miktarı, çocuğun başı, omurgası, kalbi, kolları ve bacakları, karnı, mesane ve böbrekleri, anne arasında besin alışverişini sağlayan plasentanın durumu ve konumu ve çocuk belirlenir. bebekteki yapısal anormalliklerin çoğu incelenir ve belirlenir. Bununla birlikte, Down sendromu gibi kromozomal anormallikler ultrason tarafından tanınmayabilir.

Yaka kalınlığı ölçümü:

Bu, 11-14 hafta için önerilen bir Down sendromu tarama testidir. Bebeklerin boyun kalınlığı ultrason taraması kullanılarak ölçülür. Down sendromlu bebeklerde artmış oksipital kemik kalınlığı vardır. Bu kalınlık çok fazlaysa hastaya amniyosentez önerilebilir. Oksipital kemiğin kalınlığının ölçümü, bir çift test ile birlikte teşhis için kullanılır.

Amniyosentez ve kordosentez:

Bu 2 yöntem, bebeğin ultrason ile muayene edilerek göbek kordonundan sudan veya kandan az miktarda sıvı çekilerek gerçekleştirilir. Amniyosentez 15-19 hafta arasında uygulanır. Bir bebeğin genetik testi, bir sıvıda cilt hücrelerinden bebek hücreleri üreterek yapılır. Sonuç 1 ay içinde çıkar, işlemde düşük yapma riski% 0,5-1’dir. Bu yöntem tehlikeli tarama testi sonuçları olan gebeler, yaşlı anneler veya bebeklerinde genetik bozukluk riski bulunanlar için önerilir. Kordosentez 18-22 yaşında. Birkaç hafta uygulanabilir. Düşük yapma riski, amniyosentezden daha yüksektir.

Düşük tansiyon nedir?

Tıbbi olarak hipotansiyon olarak adlandırılan düşük tansiyon, kan basıncı değerleri üst sayı (sistolik) veya 60 mmHg için 90 milimetre civanın (mmHg) altına düştüğünde ortaya çıkan bir durumdur. Daha düşük sayı için (diyastolik), yani 9/6. Bu her zaman bir sorun olduğu anlamına gelmez. Düşük tansiyonu olan kişiler genellikle yüksek ve hatta normal tansiyonu olan insanlardan daha uzun yaşarlar. Bu nedenle düşük tansiyon tercih edilebilir görünebilir. Bununla birlikte, çoğu insanda anormal derecede düşük tansiyon, baş dönmesine ve bayılmaya neden olabilir. Daha ciddi vakalarda, düşük tansiyon yaşamı tehdit edebilir.düşük tansiyon nedenleri, düşük tansiyon belirtisi, düşük tansiyon sebepleri

Bir kişi için düşük tansiyon olarak kabul edilen şey bir başkası için normal olabilir. Sağlık uzmanları, genellikle yalnızca semptomlara neden oluyorsa kan basıncının çok düşük olduğunu düşünür. Kan basıncı, her kalp atışının aktif ve dinlenme aşamalarında arterlerdeki basınç miktarıdır. Buna göre, en yüksek kan basıncı değeri, kalbin atardamarlardan vücudun geri kalanına kan pompaladığında oluşturduğu ve sistolik kan basıncı adı verilen basınç miktarıdır. Yine tansiyon ölçümleri sırasında kalp atışları arasında dinlenirken damarlarda oluşan en düşük basınca diyastolik tansiyon denir. Güncel yönergelere göre normal kan basıncı 120/80 mmHg’den azdır.

Düşük Kan Basıncına Ne Sebep Olur?

Düşük tansiyonun nedeni dehidrasyondan ciddi tıbbi veya cerrahi koşullara kadar değişebilir. Tedavi etmek için, düşük tansiyona neyin sebep olduğunu bulmak önemlidir. Gün içinde kan basıncı vücut pozisyonuna, nefes alma hızına, stres düzeyine, fiziksel duruma, alınan ilaçlara, yenen, içilen yiyeceklere ve günün saatine göre değişir. Kan basıncı genellikle geceleri en düşük seviyededir ve uyanıklık sırasında aniden yükselir.

Hamilelikte düşük tansiyon normaldir. Hamilelikte dolaşım sistemi hızla genişlediğinden kan basıncı düşebilir. Geçici olarak düşük tansiyon seviyeleri genellikle doğumdan sonra hamilelik öncesi seviyelere döner. Düşük tansiyona neden olabilecek bazı kalp rahatsızlıkları arasında aşırı düşük kalp hızı (bradikardi), kalp kapakçık sorunları, kalp krizi ve kalp yetmezliği bulunur.

Endokrin sorunları da düşük tansiyona neden olabilir. Tiroid sorunları, paratiroid bezleri, Addison hastalığı denen adrenal yetmezlik, düşük kan şekeri (hipoglisemi) ve bazı durumlarda diyabet, düşük tansiyona neden olabilir. Vücudunuz aldığından daha fazla su kaybettiğinde halsizlik, baş dönmesi ve susuzluğa bağlı yorgunluk meydana gelebilir. Ateş, kusma, şiddetli ishal, aşırı diüretik kullanımı ve egzersiz dehidrasyona neden olabilir.

Ciddi yaralanma veya iç kanama gibi çok fazla kan kaybı vücudumuzdaki kan miktarını azaltır ve bu nedenle kan basıncında ciddi bir düşüşe neden olur. Ek olarak, vücuttaki herhangi bir enfeksiyon kan dolaşımına girerse, septik şok veya sepsis adı verilen ciddi bir enfeksiyonun neden olduğu kan basıncında yaşamı tehdit edici bir düşüşe neden olabilir.

Şiddetli alerjik reaksiyon, anafilaksi, ciddi ve potansiyel olarak yaşamı tehdit eden bir vücut reaksiyonudur. Alerjik reaksiyon için yaygın tetikleyiciler arasında yiyecekler, bazı ilaçlar, böcek ilaçları ve lateks bulunur. Anafilaksi solunum problemlerine, kurdeşenlere, kaşıntıya, şişkin bir boğaza ve kan basıncında tehlikeli bir düşüşe neden olabilir.

Düzenli diyetle alınması gereken B-12 vitamini ve folat eksikliği, vücudun yeterli miktarda kırmızı kan hücresi (anemi) üretmesini engelleyerek düşük tansiyona neden olabilir.

Bazı ilaçlar da düşük tansiyona neden olabilir. Bunlar arasında diüretik haplar, alfa blokerler, beta blokerler, Parkinson hastalığı ilaçları, trisiklik antidepresanlar, sildenafil veya tadalafil dahil erektil disfonksiyon ilaçları, özellikle nitrogliserinli kalp ilaçları ile birlikte alındığında.